• https://www.facebook.com/Ar-Tur-De%C4%9Fi%C5%9Fim-Grubu-317439005726450/?__tn__=kC-R&eid=ARB4NBL3Vs9TQWe5A-44_yIA0NgaPkV1xMqIKRCQP2mhGAieKXlPnuiTVvQymsC3XzqNNV9-yeRH1aaJ&hc_ref=ARQyyP3-nW8sGDqkNmwU9BnsR60xirxP3PQ8mxFWNd1Q-qH3CVp_grrR0XN38tsEErg&fref=nf&__xts__%5B0%5D=68.ARB2_p2Jpw0XwG8B8BiYujKKSkAHONwai1obCzBMZN5Avvcr3f7gPzXQdDGi-sh5wBQhtDnILnVE9yUWhR6kSHfo48_f4jrK-oIvenlHG5deG6s0IoojOGWpO-cRaUYvj1_Fo0TnTdlWWlPOqlenCnnZd3Bv9lPm1UqBiWTAh8vWfyUmh-5E214nWxZj9vnPuuFGlXZxTq6oZoWwc5zOATsZ5PcBiTiqbDUIo3pRjePw4bMACgnftCLotxUGNYPsbKo9Njv4YuetLiefHP07nB_xOVje6_wcwK0MaHP3OcfnSn0uvQ8zVL5EPmqWOcfB-pmOz8mEkM78UrNuTSWM9-s
    • AR-TUR DEĞİŞİM GRUBU
    • www.ar-tur.com
    • AR-TUR DEĞİŞİM GRUBU
    • www.ar-tur.com
    • AR-TUR DEĞİŞİM GRUBU
    • www.ar-tur.com
    • AR-TUR DEĞİŞİM GRUBU
    • www.ar-tur.com
    • AR-TUR DEĞİŞİM GRUBU
    • www.ar-tur.com
    • AR-TUR DEĞİŞİM GRUBU
    • www.ar-tur.com
    • AR-TUR DEĞİŞİM GRUBU
    • www.ar-tur.com
    • AR-TUR DEĞİŞİM GRUBU
    • www.ar-tur.com
    • AR-TUR DEĞİŞİM GRUBU
    • www.ar-tur.com
    • AR-TUR DEĞİŞİM GRUBU
    • www.ar-tur.com
    • AR-TUR DEĞİŞİM GRUBU
    • www.ar-tur.com
    • AR-TUR DEĞİŞİM GRUBU
    • www.ar-tur.com
    • AR-TUR DEĞİŞİM GRUBU
    • www.ar-tur.com
    • AR-TUR DEĞİŞİM GRUBU
    • www.ar-tur.com
    • AR-TUR DEĞİŞİM GRUBU
    • www.ar-tur.com.
BÜYÜKLERE MASALLAR…

Günümüzde masallarla avutulduğumuz, kandırıldığımız yetmiyormuş gibi birde; “senden mi dinleyeceğiz” diyebilirsiniz. Hatta “işin gücün yok mu senin, git işine be adam” bile diyebilirsiniz. Valla siz ne dersiniz bilemem ama ben her halükarda size cevap olarak şöyle derim: “Bunca zaman uyudunuz da şimdimi aklınız başınıza geldi.” Hemen bozulmayın canım! Bu masalıda okuyuverin… Hem bakın, bu masalın kahramanları içinde kendinizi bulacağınızı da garanti ediyorum. Hadi iyi masallar.        

Güneşin dağlardan doğup denizden battığı, mavi suları, serin rüzgarı, temiz havası, barışın simgesi zeytin ağaçlarıyla ünlü büyük bir imparatorluğun başında on üç senedir hüküm süren devletlû, yaşlı bir padişah ile hanedanı varmış. Bu padişaha bu on üç senenin on iki senesi içinde ne karışan, nede savaş açan olmuş. Hanedanından ya da milletten bir iki baş kaldırmaya kalkan olmuşsa da hemen başı ezilmiş. Öyle ki bu padişahın arkası ve korkanı çokmuş. Astığı astık, kestiği kestik bir padişahmış. İmparatorlukta yaşayanlar da bunca sene padişah ne dediyse, ne istediyse “ferman padişahımızındır” diyerek yerine getirmişler. Bu ülkenin ahalisi her sene bir kere padişahın yaptıklarını dinlemek için, her üç senede bir de padişaha bağlılıklarını göstermek içinde bir araya gelirlermiş. Padişah yüksekçe bir yerde etrafında hanedanı ve ağalarıyla birlikte oturur tebaasını süzermiş. Kendisi pek konuşmayı sevmediği içinde bir sene boyunca neler yapıp, neler ettiğini ve neler yapacağını yanındakilere okutturup, anlattırırmış. Bu toplantılara katılabilenler de bolca alkış yapıp “çok yaşa padişahım” diyerek padişahlarını keyiflendirirler, bağlılıklarını bildirirler, yapılmış ve yapılacak olanlara da sözde onay verirlermiş.

Bu padişah dosta düşmana adil gözükmek adına, memlekete yapacağı, kendi özel hazinesine de önemli zenginlik katacak büyük ve önemli işler olduğunda da bu toplantılardan düzenlermiş. Düzenlermiş ama milletin yaşam gailesiyle işinin gücünün yoğun olduğu günlere denk getirirmiş. Öyle denk getirirmiş ki kendi yandaşları, yağcıları ve ne olup bittiğini kavramadan akıntıya kürek çeken bir kısım halkın şahsen ya da “sen ne dersen o” kağıtlarıyla toplantı yapılmış olurmuş. Sonrada bu akıllı, devletlû ve kendine adil padişah istediği kararları sanki tüm halkın kararı imiş gibi sunarak milletini kandırırmış.

Bu saltanatın on ikinci senesinde yapılan “padişaha bağlılık” toplantısında nihayet birileri çıkmış ve demişler ki; “ey güneş ve deniz imparatorluğunun insanları, bu padişah sizi kandırıyor. Üçü beş, beşi on gösteriyor. İmparatorluğu adaletle değil, keyfince yönetiyor. Memleketi kendi malı, sizleri de her istediğini yapan kulları sanıyor.” Millet, alışılmadık bu duruma afallamış. Ama daha çok afallayıp şaşıran, hatta köpüren; padişah, hanedanı ve körü körüne bağlı yandaşları olmuş. Hiç beklemedikleri bu olay karşısında; “padişahım çok yaşa toplantısı” alışılmışın dışında bir durum kazanmaya başlamış. Aslında padişah, ortaya çıkan ve kendilerini şövalye sanan bu densizlerin anında kellesini alabilirmiş ama bu sefer de halkının gözünde adil olmadığı anlaşılır diye yapmazmış. Nasıl olsa kendinin ve hanedanının elinde her zaman bulundurduğu “sen ne dersen o” kağıtlarından bolca varmış. Toplantıya katılanların bir kısmı da padişahlığından bir şekilde faydalanan kişiler olduğundan nasıl olsa yine bu toplantıdan da “padişahım çok yaşa” sonucu çıkacağından eminmiş. Zaten “şövalyelerin” söylediklerine de kimse inanmaz diye içinden geçiriyormuş. Sonuçta yine bu toplantıdan da padişaha bağlılık oyları çok çıkmış. Çıkmış çıkmasına da karşı oylarda epeyce çokmuş. Hele birde şu eldeki “sen ne dersen o” kağıtlarıyla “akıntıya kürek çekenler” de olmasaymış devletlû padişahın kaçması ya da sürgüne gitmesi işten bile değilmiş. Bu toplantıda da şak şaklar, padişahım çok yaşalar olmuş olmasına ama eski şak şakların yanında pek bir cılız ve zoraki olmuş. Kendine bağlılık yemini edenler sıraya dizilip devletlûnun eline sarılıp, boyun büküp gerdan kırsalar da padişahın keyfi kaçmış bir kere…

On üçüncü yılın saltanatı keyifsiz başlamış Padişah için. Uzunca bir süre halkına ferman yayınlamaya çekinir olmuş. Bu sürede nasıl olsa halk kendi derdine düşer “şövalyelerin” anlattıkları unutulur gider diye düşünerek kendini avutmaya çalışmış. Bu arada hanedanında bir takım değişiklikler de yapmış. Kendine ters gördüklerini ayıklamaya çalışmış. Hesapsız kitapsız saltanatın sonucunda geçen on iki senenin sonunda imparatorluk hazinesi kaçınılmaz olarak açık vermiş. Üstüne birde imparatorluk hudutları içinde kalmış yabancılara ait küçük bir toprak alımı için komşu ülkenin bankerinden de borç alınmamış mı? Alavere dalavere hesaplar yapılarak, yabancılara; bir miktarı akçe olarak, bir miktarı da imparatorluk topraklarının mutena bir yerinde dokuz adet olarak yapılan saray yavrusu verilmek suretiyle kazandırılmış bu toprak. Dokuz saray yavrusunun yapım masrafları da imparatorluğun hazinesinden karşılanmış üstelik. Bu saraycıkların yapımını ülkenin adı sanı çok duyulmamış bir müteahhidine yaptırılmış gözükse de aslında hanedanın önemli kişilerinden birinin yaptığı ve bu işten iyi bir gelir elde ettiği de halk arasında kulaktan kulağa söylenir dururmuş.  Ancak yenilen kazık anlaşılmasın diye, bu toprak alımı halka öyle bir allanıp pullanarak anlatılmış ki… Neredeyse bir milli bayram ilan edilmediği kalmış. Hediye saray yavruları daha yapılırken ülke hudutlarına katılan yeni toprağın görünür yerlerine imparatorluk amblemleri asılmış. Sanırsınız ki, büyük savaşlar sonunda kazanıldı bu toprak… Halk on iki sene içinde küçükten büyüğe kazıkları yiye, yiye bağışıklık kazanmış olmalı ki, hiç bağırıp çağırmamışlar bile… Öyle ki “şövalyeler” kazığın dışındaki yaldızı soymaya başlayana kadar…      

Halkının gözünde eski forsu kalmayan Padişah mecburen yayınladığı 50 sayılı fermanında     “İmparatorluğumuz kabuğunu çatlatarak zirveye oturmuştur.”  “Devlet-i âli’nin mali durumu çok, çok iyidir” demiş sonra da “halkımızın beni anlayışla karşılayıp, yardımcı olacağına inancım tamdır”  diye ferman yayınlatarak topladıkları vergilere yüzde yüz zam yaptıklarını açıklamak zorunda kalmış.

Masalın bu kısmında biraz yorum katarak devam edelim ve masalı yavaş, yavaş bitirelim:

Masal bu ya, Padişahın düştüğü şu hale bakın hele. Devletlû değil artık. Ama öyle bir kibrine boğulmuş ki kendisi devletlû olmadığının hala farkında değil. 

Maalesef masalda bile olsa, uzun süreli iktidarda bulunanlar kendilerinde hiç kabahat görmüyorlar, ya da kendilerini tek güç olarak algılayıp “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” türünden ifadeleri pervasızca, fütursuzca kullanma hakkına sahip oldukları hissine kapılıyorlar.

İmparatorluk halkını ne olarak görmeye başlıyorlar acaba? Bu sorunun cevabını fermandaki kelimeler arasında bulabilmek mümkün. İmparatorluğun kabuk çatlattığını söylediklerine göre halkı muhtemelen bir yumurtaya benzetiyorlar. Acaba bu ne yumurtası olabilir? Kaz olabilir mi dersiniz? Vallahi olabilir. Hem zirveden bahsettiklerine göre… Malum kazlar yükseklere, zirvelere çıkabilirler. Bence padişah ve avenesi bunca sene halkını kaz yumurtası gibi gördü. 50 sayılı fermanla da kabuğu çatlattılar ki yolunacak kazlar ortaya çıksın.

İşte bu masaldaki padişahta aynen bu hislerle hareket etmeye devam etmiş. Bu masal padişahının masalı nereye kadar sürecek ve nasıl bitecek dersiniz? Bundan sonrasını bende henüz bilmiyorum. Tahminen masala devam edelim bakalım…

Bu yaşlı Padişahta hala kazları yolacağını sanıyordu ama çok yanıldığını yine gün geçtikçe çoğalan şövalyelerden aldı. Halkın hatırı sayılır bir kesimi yolunmayı kabul etmiyor ve artan vergileri ödemeyeceğini ilan ediyordu.  Padişahın şövalyelerin elebaşları olarak gördükleri için “görüldükleri yerde kelleleri alına” diye ferman yayınlamasına az kalsa da kabuk çatladı ve kazlar yolunacağını anlayınca uçmaya başladı bir kere. Diğer kazlarda tüylerinin azaldığını görüp elbet bir gün uçacaklar. Padişahım çok yaşa diye yolunmayı kabul eden kazlar da cascavlak kalıncaya kadar yolunduktan sonra uçacak tüyleri kalmayınca çok sevdikleri padişahlarının sofrasında kızarmış bir şekilde yerlerini almaya razı olacaklardır. Ya padişaha ne olacak dersiniz? İzzeti ikbal ile tahtını bırakmayıp sımsıkı yapışmaya devam ederse o kaz görüp yolduğu halkı tarafından bir gün katrana bulanıp kaz tüyleri içine salınacaktır.

Masal bu ya mutlaka bir kıssadan hissesi vardır. Bu masalın ise birçok kıssadan hissesi vardır: ANLAYANA...

 

Osman Ferhan Can

Ar-Tur Değişim Grubu

  
5123 kez okundu

Yorumlar

EDİTÖRÜN "İCRAAT" AÇIKLAMASI     20/07/2012 01:02

Yorumunuza teşekkürler. Bizlerin yaptığı zaten icraat değilmidir? Kurduğumuz bu web sitesi ve facebook sayfamızla Ar-Tur'luları uyarıp gerçekleri göstermeye çalışıyoruz. Gerektiğinde elimizi taşın altına koymaktan çekinmediğimizi de anlamış olmalısınız. Ancak bu şovalyeliğimiz akıl ve mantık çerçevesini hiçbir zaman aşmayacaktır. Şövalyeliğimizi lütfen Donkişot'lukla karıştırmayın... Bizler hayali yel değirmenlerine karşı kılıç sallamayız... Masal dünyasında uyuyanları uyandırıp, gerçekleri görmelerini sağlamak icraatın ta kendisidir.
Osman Ferhan CAN

Tebrik     19/07/2012 14:25

Sayın şövalyem ; Masal çok güzel tebikler. Sanırım artık masaldan çok icraat lazım .
Misafir -

     13/07/2012 22:04

TEBRİKLER....ARTURUN YILMAZ ÖZDİL''İ ...HARİKA BİR YAZI...TEŞEKKÜRLER
Misafir -

PADISAHIN GELECEGI     08/07/2012 03:48

BU IMPARATORLUGUN KANUNLARA NEKADAR SAYGILI OLUP OLMADIGINI BILMEM AMA EGER MASALDA YAZILANLAR DOGRUYSA KI TAHMINIM DOGRUDUR; HALKIN EL BIRLIGIYLE BU PADISAHI MAHKEMEYE CIKARMASI VE ADIL BIR SEKILDE YARGILANMASI GEREKIR !
Misafir -

Tebrik     05/07/2012 12:19

Öncelikle yazıyı çok beğendim. Süper bir dille yazılmış,akıcı ve akılcı bir yazı. Ar-Tur Değişim Gurubu'nun değerli kurucularını düzgün,seviyeli ve dürüst muhalafetlerinden dolayı kutluyor ve destekliyorum. "İnsanlar arasında ki gerçek fark enerjidir. Sağlam bir irade, belirlenmiş bir amaç, yenilmez bir azim her şeyi başarabilir. Büyük adamlarla küçük adamları birbirinden ayıran da budur" Thomas Fuller Değişim Gurubuna destek veren tüm Ar-Tur sakinlerinden de bir ricam olacak.Nasıl olsa birileri bizim adımıza uğraş veriyor diye zevk-u sefaya dalıp bütün yükü gurubun kurucularına bırakmak doğru olmaz. Herkesin Değişim Gurubu içinde alacağı ufakta olsa bir görev mutlaka vardır.Gurup yöneticileriyle ne gibi bir görev alabilirim diye irtibat kurmalarını tavsiye ederim.Özellikle gençlerin iletişim konusunda internet yoluyla Değişim Gurubunun sayfasının tanıtılmasında ve haberlerin daha çok kitleye ulaştırılmasında çok büyük destekleri olacağına inanıyorum. Açık olan yolunuz daha da açık olsun...
Misafir -